Loading...

Gölgede Kalanlar

Tuvana Simin Günay

Blog Featured Image
- Seni delicesine merak ediyorum. Ya sen beni?-
Haber verme ve alma hızının gittikçe arttığı günümüzde, merak duygumuza sürekli bir ivme kazandırılıyor, aynı zamanda hiç merak etmediğimiz konular da ayağımıza kadar getiriliyor. Bir süre sonra merak ettiğimiz şeyin ne olduğu ya da olmadığının da bir önemi kalmıyor. Zaten işlenen merak duygusu öyle bir ivmeyle yükseltiliyor ki, amaç sadece, onun ne olduğunu görmek ve onu görür görmez de sahte bir tatmin içinde arzumuzun aynı hızlı ivme ile düşüşe geçmesi oluyor. Böylece hep tetikte bırakılan duygularımız, bu artış ve düşüş arasında sürekli yenilenerek canlılığını sürdürüyor. Bu hızın içerisinde aslında neyi merak ettiğimiz ya da merak ettiğimiz şeyin arkasındaki hakikatin ne olduğu gölgede kalıyor. Anlatılanın doğrudan anlamıyla, görünenin de sadece görülen kısmıyla ilgilenirken, asıl önemli noktaların; gördüklerimizin ilk anlamlarının gerisinde saklananlar olduğunu çoğu kez atlıyoruz. Bundan daha fenası, önümüze sunulan ve derinleştiremediğimiz birçok enformasyon ile kendimizi olması gerekene göre idealize ederek sahte bir benlik üretiyoruz.

- Arıyorum. Bunun cevabını her yerde ve kendimde ve sizlerde arıyorum. -
Acaba bizler, modern endüstrinin kıymetli bireyleri, bireyliğimizi ortaya koyabilmek için bir yanılsamanın mı içindeyiz? Aslında birey oluşumuzun kendisi bile bir yanılsama mı? Birey gibi görünen sahte bireyler olarak, bireyliğimizi kanıtlarken, zamanın modasına göre bunu hep yeniden üretmek, hiç durmadan dönüşüm geçiren devinime ayak uydurmak zorunda mı bırakılıyoruz? Gösterilenin sınırlarından çıkmayarak, kendi benliğimiz ile hayalimizdeki ideal benlik arasındaki uçurumu sorgulamadığımız müddetçe bireyliğimizin onaylanacağını kabul mü etmeliyiz?

-Şüphesiz ki kabul etmiyorum. Bunun kabul edilemez oluşunun farkındayım. Çığlık atmak istiyorum.-
Kabul etmemek için, kaçmak için, bulmak için durmadan üretiyoruz. Gerçek hayatlarımızda yakalayamadığımız ya da aradığımız sevgiyi, aşkı, aidiyeti, korkuyu, nefreti... ürettiklerimiz üzerinden var etmeye çalışıyoruz. Sanat belki de, bizlerin, bugünkü toplumun yarattığı benliklerimizin ötesinde, gerçek benliğimize ulaşabilmeye duyduğumuz özlemin varlığını koruyabileceği son sığınak. Kendi bireysel varoluşumuzu bir standarta dönüştürmekten kaçmak için tutunduğumuz minicik bir ışık. Ürettiklerimiz ile hapsolduğumuz daracık yerden çıkıp; rengarenk ışıklarla dolu, bakıp bakıp doyamayacağımız masmavi bir denizde; günlük yaşama sirayet etmiş her türlü şiddeti dışlarken, yaşamın en sessiz dokularını, uzaklarda kalanları, asla geri gelmeyecekleri, ilişkilerin giderek kaybolan ilkelerini, kaçırdıklarımızı, aldığımız nefesi, görünen her şeyin arkasında yatan o büyülü gerçeği, yapay araçlarımızla yaratmanın ve kabullenmemenin yollarını arıyoruz. - Görüyorum, görünenin arkasındaki seni görüyorum.