Loading...

Yokluğun Varlığı

Fotoğraf: Kemal Aslan | Yazı: Fatoş K. İyigün

Blog Featured Image
Kumru’nun gidişin ardından onun yokluğundaki varlığıyla tanıştım. Hiç yoktan kuşlarla konuşan tuhaf bir adam yarattım. Ve ben ölümü kadere kavuşmamızı kuşlara bıraktım.
Onun yokluğuna alışamıyordum! Anlayamıyordum. Yok olduğunu kabullenmek için çabalayamıyordum. Onun öldüğünü kelimelere dökünce “Sen yalancısın” diye kendimi azarlıyordum. Onsuzluğu düşündükçe onun bıraktığı o geniş boşlukta kayboluyordum. Ölüm ve yok oluş ancak görülmemiş bir kâbustu benim için. O kâbusu görmemek için uyumuyordum. Ölüme kızan bir ihtiyar. Hayatın bundan sonrasını düşleyemeyen bir bitkin. Kime sığınacağını bilmeyen bir bezgin. İpsiz, sapsız, kimsesiz bir hiçtim.

Hiç olmak.

İşte ben Kumru’nun yokluğundaki hiçlikten, dışı aynı içi farklı yeni bir adam yaratmayı başardım. Tuhaf bir yaşlı adam oldum doğrusu. Yokluk aranır mı? Ben aradım. Defalarca yandım, yanıldım. Defalarca başka kadınları Kumrum sandım ama sonunda kazandım. Kolay olmadı elbet. Kumrum’un yokluğunda varlığını bulmak. Günler, aylar sürdü.

İlk önce Tanrı’yla konuşup uykuma kavuştum.

Her akşam önce “Tanrım” diyordum.

Sonra gözlerimi kapatıp onun yokluğuna “Kumrum” diye uyuyordum.

Tanrım ki yokluğun varlığı.

Kumrum gitti gideli, sabah güneşi öğle vaktine değdi mi, ben önü kapanmayan ceketimin içine giydiğim yeleğim ile yollara vurdum kendimi. Saatler boyu yürüdüm hayatın içine. Şairin dediği gibi ne içindeydim zamanın ne büsbütün dışında. Ve artık Kumrum ne vardı ne de büsbütün yoktu hayatımda.