Loading...

Cereyan - Sınırın Eşiğinde

Sinem Dişli

Blog Featured Image
Kişisel tarihi kanıksanmış normlara uymayan bir sanatçının üstüne tuhaf bir yük biniyor; ötekilerin sesi olma dayatmasına maruz kalma yükü. Küresel çağdaş sanatçılar, özellikle kadınlar ve hegemonik kültür başkentlerinden olmayan sanatçılar bu dayatma ve tuzağın içerisinde zorlukla var olabilirler. Peki sanatın sesine yerleşmiş olan kentli, erkek ve batılı efendinin ilgisini çekme alışkanlığını tekrarlamadan, nasıl başka bir ses ve özgün bir tonla konuşulur?

Sinem Dişli yerel estetik dilleri kanıksanmış normlara uymayan bir yerden geliyor, Urfa’dan.

İşleri ve arayışı basitçe şu sorulara cevap arıyor: Küresel bir modernitenin estetik dilinde Urfa’dan gelmiş olmak tam olarak ne anlama geliyor? Derin ekonomik değişimler çağında sanatçı olmak ne anlama geliyor? Zorunlu göç ve savaşın dayatıldığı bir çağda yaşamak ne anlama geliyor?

Sinem’in yanıtları siyasi değil, şiirsel. Modernite, güneşin mutlak ve ussal mantığıyla işliyorsa, Sinem ayın muğlaklığını ve örtük duygusunu benimsiyor. Modern mühendisliği kutsamıyor, yaslı insanlardan hüzünlü hikayeler toplamıyor, izleyicilerine narsist bir sempati hazzı sunmuyor. Sözlerin ve kalıpların dışında yepyeni bir görsel anlatı biçimini benimsiyor.

Güneşin mantığı bize bazı yanılgıları da dayatıyor: Modern şehirler rahat ettirir. Müzeler geçmişi anlatır. Geçmiş tarihtir.

Sinem’in işlerindeki ayın bulanıklığı ise bu hengameden geriye kalan boşluğu bir silah olarak kullanıyor ve bize ışığında okuyabileceğimiz destansı bir alt metin bırakıyor:

“Okunması gereken tarih, aramızda akan suyun üzerinde kendi gerçekliğini yazıyor.”